Sığınma korumalarında toplumsal cinsiyet ve cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesi
AILA Hukuk Dergisini güçlendirme çabalarımızın bir parçası olarak, Yazar Elaine Wood, AILA Hukuk Dergisinin yeni çıkan Güz 2023 sayısında yer alan “Zulüm Taksonomisi” başlıklı makalesi hakkında biraz bilgi paylaşıyor: Sığınma için Korunan Gerekçelere Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyetin Eklenmesi” başlıklı makalesinde, geçerli dilin revize edilmesinin artık çağdaş endişeleri gidermek için zorunlu olduğunu ikna edici bir şekilde savunmaktadır. AILA üyeleri, daha fazlasını okumak için Hukuk Dergisinin ücretsiz dijital kopyasına erişin!
Giriş
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), 2023 yılında yaklaşık 117,2 milyon kişinin zorla yerinden edilme ve vatansızlıkla karşı karşıya kalacağını öngörmektedir. Ancak bir önceki yıl ABD, sığınma talebinde bulunanların yalnızca %2‘sine sığınma hakkı tanımıştır. Bu eşitsizlik, sığınma onayını düzenleyen kriterler ve sığınma başvurularında yerleşik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet önyargıları hakkında kritik sorular ortaya çıkarmaktadır.
ABD iltica sistemi. Bu blog yazısı, ABD iltica hukukundaki karmaşık cinsiyet ve cinsiyet önyargısı konusunu incelemekte ve hem cinsiyetin hem de cinsiyetin iltica talepleri için tanınmış gerekçeler olarak dahil edilmesini savunmaktadır.
ABD Sığınma Hukukunda Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Önyargısı
ABD iltica sistemindeki kafa karıştırıcı bir sorun, cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin birbirine karıştırılmasıdır; bu da kadınları orantısız bir şekilde etkileyen önyargılı sosyal yapılarla sonuçlanmıştır. Akademisyenler, iltica sürecinin uzun zamandır erkek başvuru sahiplerine, deneyimlerine ve koşullarına odaklandığını, bunun da cinsiyet ve cinsiyet önyargısının geliştiği bir ortam yarattığını savunuyor. Bu blog yazısı, özellikle kadınlarla ilgili olarak, ABD iltica sisteminde yerleşik olan cinsiyet ve cinsiyet önyargısı sorununa dikkat çekmektedir.
Uluslararası ve Ulusal İltica Mevzuatı
Uluslararası düzeyde, 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi “mülteci” tanımını belirlemektedir. Bununla birlikte, Sözleşme cinsiyet veya toplumsal cinsiyete dayalı zulmü açıkça kapsamamakta, dolayısıyla kapsamı bakımından önemli bir boşluk bırakmaktadır. Bu
Ulusal iltica hukukunun temel taşı olan 1980 tarihli ABD Mülteci Yasası da cinsiyet ve toplumsal cinsiyeti iltica koruması için bir gerekçe olarak açıkça dikkate almamaktadır.
Zulüm Taksonomisi: Bedensel Bütünlük İhlalleri
ABD iltica hukukundaki toplumsal cinsiyet ve cinsiyet önyargısını kapsamlı bir şekilde anlamak için, her biri toplumsal cinsiyet ve cinsiyete bağlı zulmün farklı bir yönünü temsil eden dört ana kategoriye giren birkaç önemli iltica davasını yakından incelemek zorunludur:
Mutilasyon: Matter of Kasinga ve Mohammed v. Gonzales gibi davalar, kadınlara özellikle cinsiyetleri nedeniyle fiziksel ve psikolojik zarar veren kadın sünneti (FGM) etrafında dönmektedir.
Kısırlaştırma: Matter of Y-T-L-, bir bireyin bedeninin cinsiyetine bağlı olarak ihlal edildiği cinsiyete bağlı zulmün bir başka biçimi olan zorla kısırlaştırmayı ele almaktadır.
Kıyafet Yönetmeliği İhlalleri: Fatin v. I.N.S. ve Matter of S-A- gibi davalar, kadınların genellikle toplumsal cinsiyet beklentilerine dayanan toplumsal kıyafet normlarından saptıkları için nasıl zulme uğradıklarını vurgulamaktadır.
Yakın Partner Şiddeti: Matter of A-R-C-G- ve Matter of A-B- gibi davalar, kadınlara yönelik yakın partner şiddeti ile ilgilidir.
İltica Gerekçelerinin Genişletilmesi Gerekliliği
Bu davalar, ABD iltica hukukunda toplumsal cinsiyet ve cinsiyete dayalı önyargıların oynadığı önemli rolü çarpıcı bir şekilde hatırlatmaktadır. 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi ve INA, cinsiyet ve toplumsal cinsiyetten sığınma için korunan gerekçeler olarak açıkça bahsetmese de, bu boşluğun ele alınmasının son derece önemli olduğu açıktır.
“Toplumsal cinsiyet ve cinsiyete bağlı zulüm” kavramı, kadınlara karşı, cinsiyetleri veya toplumsal cinsiyetleri ya da belirli bir kadın sınıfına mensup olmaları nedeniyle fiziksel ve psikolojik zarar veren eylemleri kapsamaktadır. Sığınma vakalarında, cinsiyet ve cinsel kimlik arasındaki ayrım genellikle bulanıklaşmakta ve derin sonuçlara yol açmaktadır. Bu davalarda kullanılan dil ve terimlerin birbirinin yerine kullanılabilmesi, ABD göçmenlik hukukunda örtük cinsiyetçiliğe katkıda bulunmaktadır.
Konunun Önemi
Bu davaların analizi, toplumsal cinsiyet ve cinsiyet önyargısının sığınma içtihadında nasıl ortaya çıktığını anlamamızı sağlar. Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet önyargısının kadınları sadece kapsayıcı olmayan bir dille etkilemekle kalmadığı, aynı zamanda toplumsal cinsiyet ve cinsiyetle ilgili zulmün kavramsallaştırılmasını ve buna verilen tepkiyi de etkilediği açıktır. İltica hukukunun doğasında var olan cinsiyet ve toplumsal cinsiyet önyargısı, erkeklerin çıkarlarına hizmet etmek ve onları kayırmak üzere tasarlanmış bir sistemin yan ürünü olabilir. 1951 Sözleşmesi zamanında iyi niyetli olsa da, dilinin yeniden gözden geçirilmesi ve revize edilmesi günümüz endişelerini gidermek için artık bir zorunluluktur.
Sonuç
ABD başsavcısının 2021 yılında Matter of A-B- kararını bozması, daha kapsayıcı ve adil bir iltica sistemi için umut ışığı oldu. Bu geri dönüş, gelecekteki sığınma başvuru sahipleri için daha iyi sonuçlar vaat eden yasal manzarada potansiyel bir değişime işaret ediyor. Sığınma gerekçelerinin cinsiyet ve toplumsal cinsiyeti de kapsayacak şekilde genişletilmesine ilişkin tartışma sadece bir yasallık meselesi değil, aynı zamanda bir insan hakları meselesidir.
ABD iltica hukukunda, iltica sürecinde toplumsal cinsiyet ve cinsiyete bağlı zulmün göz ardı edilmemesini sağlayacak kapsamlı bir reformu savunmanın zamanı gelmiştir. Bu adımı atarak, yalnızca cinsiyetleri ve cinsiyetleri nedeniyle zulme maruz kalan bireylerin haklarını korumayı amaçlıyoruz. Adil ve hakkaniyetli bir sığınma sistemine giden yol, toplumsal cinsiyet ve cinsiyete dayalı önyargıları ele almanın önemini ve sığınma korumalarında toplumsal cinsiyet ve cinsiyet eşitliğini ilerletme ihtiyacını kabul etmekle başlar.